1 Haziran 2008 Pazar
SULTAN ABDÜLHAMİD HAN
Etkileri hâlâ sürdüğünden olsa gerek, tarihçiler, yakın tarihe el sürmek, hakkında pek yorum yapmak istemezler. Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Hülagü, bu yaklaşımın aksine elini bu sıcak meselelere dokunduruyor ve bizlere Osmanlı’nın son döneminden haberler veriyor.
Hülagü, II. Abdülhamit’in ölümünün 90. yılı hatırasına bir kitap kaleme aldı. ‘Osmanlı Yunan Savaşı, Abdülhamit’in Zaferi’ adını taşıyan ve Yitik Hazine Yayınları’ndan çıkan bu kitap 19. yy Osmanlısı’nı bugünlere taşıyor. Metin Bey’le tozlu raflar arasında bir tarih yolculuğu gerçekleştirdik ve II. Abdülhamit dönemindeki olaylara dair samimi ve bilgilendirici bir sohbet gerçekleştirdik.
II. Abdülhamit ve çevresi özel ilgi alanınıza giriyor. Neden Abdülhamit?
19. yy. tarihini inceliyorum. Abdülhamit bize uzak değil. O dönemin olayları bugün hâlâ canlılığını koruyor. Yunan problemi mevcudiyetini hâlâ sürdürüyor. Bugünkü olaylara vâkıf olabilmek için, kökenini tanıyabilmek için başlangıcını görebilmek gerekiyor.
II. Abdülhamit tahttan indirilmeseydi Türkiye’nin bugünkü durumu nasıl olurdu?
Çok farklı bir Ortadoğu haritası ortaya çıkardı, çok farklı bir Türkiye coğrafyası olurdu. Ortadoğu’nun da bu kadar parçalı, problemli olacağını hiç zannetmiyorum. Barış ve huzur dolu, İslam ülkeleri açısından da çok daha kalkınmış, gelişmiş bir manzara olurdu. Çünkü Abdülhamit’in demiryolu ve İslamcılık projeleri o güne kadar kimsenin akıl etmediği ve uygulamadığı projeler. Abdülhamit herhalde iktidarda sonuna kadar kalsaydı biz dünya savaşına girmezdik. Çünkü Abdülhamit savaşa karşı olan bir padişah. ‘Galip gelseniz de savaş yıkımdır.’ diyor.
Enfeksiyon kapmazdık belki de değil mi, direncimiz düşmezdi bu kadar?
Evet, kesinlikle. İsrail olmazdı diye düşünüyorum. Çünkü baştan beri Abdülhamit’in aleyhinde olduğu bir gelişmeydi o.
Balkan savaşlarına mani olacağı için mi I. Dünya Savaşı’na girmezdi diye düşünüyorsunuz?
Tabii. Abdülhamit, aynı milliyetten olmasa bile aynı dinden, aynı kültürden olan bu insanları farklı kamplarda bir arada toplayabilen bir padişahtı. Herhalde onu çok daha fazla sürdürürdü. Balkan savaşının ve dünya savaşının çıkmaması Türkiye’nin ve bütün insanlığın hayrına olurdu.
Osmanlı-Yunan savaşı, Abdülhamit’in zaferi diyorsunuz. Gerçekten zafer mi bu?
Zaferdir. Kesinlikle zaferdir.
Zafer hükmünü nasıl veriyoruz?
Türk mücadele ve askerî tarihine iki noktadan bakmak lazım. Biz genelde savaşlarda hep galip gelmişiz ama masada kaybetmişiz. Bu 97 savaşını da o noktada düşünmek gerekiyor. Askerî cepheden incelediğimizde savaş tam bir zafer. Üç hafta içerisinde süratle Atina yolu açılmış. Atina’ya gitmek söz konusu iken büyük devletler araya girmiş ve Osmanlı’yı durdurmuşlar. Bugün de zaman zaman yapıyorlar bu işi. Ancak masaya, barış görüşme ve müzakerelerine baktığımız zaman geçmişte olduğu gibi bu savaşta da mağlubiyet var. Dün de aynen geçerliydi, bugün de geçerli. Padişah tek başına yetmiyor. Ne kadar kıvrak zekalı, öngörülü veya geniş ufuklu bir padişah olursanız olun, arkanızda iyi bir ekip, iyi bir siyasi kadro ve iktisadi güç yoksa olmuyor tabii ki. Tek başınıza dünyayı veya ülkeyi yönetmek mümkün değil.
O dönemde Yunanlıları yenmek yine de çok büyük bir hadise değil mi?
Şöyle bir tenkit getiriliyor. Osmanlı gibi devasa bir imparatorluğun böyle küçük bir devleti yenmesine zafer mi denir? Bu savaş mıdır ki, gibi küçümseyici bir tavır var. Dar çerçevede baktığınızda doğrudur, Yunanistan küçük bir ülke, tabii ki yeneceksiniz. Ama bu bakış açısı kısır ve sınırlı. Burada medeniyetin çatışması var. Yunanistan var ama Yunanistan’ın arkasında bir Batı var. Çünkü Yunanistan’ı zaten kuranlar onlar; İngilizler ve Ruslar kurdular. Aslında Osmanlı Devleti belki görünürde Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi Yunanistan’a karşı savaştı ama aslında Batı’ya karşı savaştı. Değerler çatışması, medeniyet çatışması, iki farklı medeniyet arasında bir çatışma var. Kültürel, felsefi, zihniyet çatışması var.
Zaferin İslam dünyasındaki yansımaları nasıldı?
Bu zafer bütün İslam dünyasında coşkuyla karşılanıyor. İran bile -ki tarih boyunca Osmanlı’yla uğraşmıştır- bu savaşta bize yardım etmiştir, yardım etmekten dolayı zevk ve mutluluk duymuştur. O dönemdeki İslam coğrafyasının durumunu da düşünmek ve bu savaştan aldıkları hazzı ve keyfiyle hatırlamak gerekiyor.
Bundan sonrası için Türk-Yunan ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Bana göre öncelikle geçmişi bilmek gerekiyor. “Yunanistan nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Bugünkü konumuna gelene kadar hangi aşamalardan geçmiştir? Türk-Yunan ilişkisi nedir?” Kitabın bu anlamda okuyuculara katkıda bulunacağını düşünüyorum. Bazı saplantılardan da kurtulmak gerekiyor. Dünya küreselleşti. Çok savaştık, çok mücadele ettik ama artık aynı coğrafyadayız, beraber yaşıyoruz. Klasik anlayıştan, kavgacı zihniyetten vazgeçmek, oturup konuşmak, müzakere etmek, ortak çıkarlar için ortak projelere imzalar atmak, bu ilişkileri geliştirmek gerekiyor. Ama bunları yaparken de, tarih şuuruyla hareket etmeli. Artık kimse kimsenin toprağını doğrudan doğruya işgal etme yoluna gitmiyor. Daha çok siyasi ve iktisadi bir egemenlikle ülkeler birbirleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyorlar. Anlaşmazlıklarını müzakere yoluyla gidermeye çalışıyorlar. Geçmişe bakmak ama geçmişe bakarken de emin ve doğru adımlarla diyalogları geliştirmek gerekir diye düşünüyorum.
Kitabınızda 1281 adet dipnot ve çoğunu ilk defa gördüğümüz resim ve fotoğraflar var.
Kitap bilimsel bir kitap. 4.000 adet arşiv belgesi kullandık. Osmanlı vesikalarını değerlendirerek kaleme aldım kitabı. Hamasi davranmayalım, gerçeği görelim diye titiz bir çalışma çıkarmaya gayret ettim. Yayınevi de kitabı görsel açıdan zenginleştirebilmek adına çok uğraştı.
(Zaman)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder